Yusuf Atılgan
|
|
|
|
Edebiyat, kullandığı kelimelerin manasını yeniden fark ettirir insana. Kelime bir kök hücredir adeta; içinde dışarı çıkmaya hazır ifadeler, cümleler, duygular barındıran bir güç vardır, yeni çoğalmalar sağlayan. Esas olan kelimedir ve yazar da buna (bu güce) hâkim olan kişidir. Bir kelime bir dünyayı ifade edebilir, tek bir kelime bile devrim yaratabilir. Kelimenin gücü içinde ezoterik bir çekirdek de vardır aslında. Ve bu da, insanın gizli tarihinin edebiyat tarafından ortaya çıkarılmasını sağlar. Yazar, başka tarihlere pek yüz vermez zaten; duygunun, acının, hüznün, aşkın ve sevginin tarihiyle ilgilenir çünkü o. Edebî maharetini bunlara eklemlendirir. Yusuf Atılgan, yeni baskısı yapılan Bütün Öyküleri adlı kitabında, insan kalbinin derinliklerine sızarak, insanın gizemli tarihini edebîleştirmiş. Öykülerdeki edebî örgüye dikkatle nüfuz ettiğimizde, yazarın, insanın muammasına ne kadar nüfuz ettiğini de anlıyoruz. Yusuf Atılgan, insanın içinin, dışıyla olan tüm bağlantılarını; mana, içerik ve biçim olarak edebî bir süreçten geçirerek, insanın tarihini ortaya çıkaran büyük bir adım atmış öykülerinde.
Bu öykülerde yer alan mekânları, zamanları ve eylemsel olguları bilmemize rağmen; Yusuf Atılgan, bütün ezberimizi bozarak, bize alanlar kaydırtarak, insanın gerçekliğiyle ilgili yepyeni şeyler öğrenmemize vesile oluyor: “Şimdi tıkır tıkır işleyen saatların arasında saatçının canı sıkılıyordur. (Ben de sıkıntılıyım burda.) Gözlüğünü çıkarmış, gözüne büyütkeni yerleştirmiş, bir saatın bozuk yerini arıyordur. Saatların tıkırtısıyla içinin sıkıntısı arasında bir ilgi vardır sanki. Bu durmayan tıkırtı dünyanın düzeni gibi bir şeydir. Değişmez. Dursa sıkıntısı geçecek belki. Oysa bu sıkıntıyı yaratan kendisidir. Her sabah dükkâna girdi mi ilk işi birer birer bu saatları kurmaktır. İğrene iğrene yapar bu işi. Kurmayıverse olmaz mı? Olmaz? O zaman kendi kendisi olmaktan, saatçı olmaktan çıkar. Zorunludur bu.” Yusuf Atılgan’ın öykülerinde; kasabada, köyde, şehirde yaşanan o büyük yalnızlık olayını, adeta cisimleşmiş olarak görüyoruz. Bu yalnızlığın her bir hücresine sinmiş ve uykuda bekleyen, dışarı taşmaya can atan özgürlük ise, insanın ancak edebiyat tarafından tarif edilebilecek tarihinin çimentosudur bana göre. Yazar, öykülerinde bu bunaltıyı ve insani özlemi aktarıyor okuruna. Hem de mütevazı, destansı bir boyut içinde: “Acıydı. Okuldayken, ilkyaz geldi mi, öğretmen bizi demiryolu boyuna öteki köye götürürdü. Yolda gene lâle yaprağı çiğnerdik. Yazmayı öğrenseydim gizimi yalnız o bilecekti. Neden başka çocuklar öğreniyordu da ben öğrenemiyordum? Bir ‘A’yı bilirdim, bir de ‘O’yu. Bu ‘A’ derdim. Bütün kış yağmurda unutulmuş da basamakları çürüyüp dökülmüş, nasılsa bir tek orta basamağı kalmış eski bir zeytin merdivenini andırırdı. Bu da ‘O’. Tekerlek başlığının demir çemberine benzerdi. İki yıl gitmiştim okula. Bir gün başöğretmen anamı çağırtmış. Anam elimi tuttu, okuldan çıktık. Eve varınca, ‘–Boyu devrilesiler, dedi, istemiyorlar seni. Uyyy öksüzüm benim, uyyy!’(...)” Âşık olduğu kıza aşk mektubu yazamayan yoksul köy çocuğunu anlatır bu öykü. Yusuf Atılgan’ın edebî olarak örgütlediği karakterlerin pek çoğunun içinde isyan var. Kendi kişisel devrimlerini gerçekleştirmek istiyorlar. Ama karşılarındaki düzeni, düzenlerin körlüğünü, karşı tarihin (toplumsal olanın) egemenliğini delip geçemiyorlar. Yusuf Atılgan, yazmayı hissetmiş bir edebiyatçı, insani oluşun bağlantılarını ve duyguların akışını şefkatli bir biçimde ele geçirmeye çalışıyor kelimeleriyle; kendini, kendi yorumunu mümkün olduğu kadar ortaya koymadan yapıyor bunu; sonuçta, ince damarlara sahip bu edebîlik, hiçbir yazı kalıbına sığmayan rafine bir ifade çıkarıyor ortaya. Yusuf Atılgan’ın yazısında somutla soyut, gerçekle hayal gibi ayrımları ve konumlandırmaları aramak boşunadır bence. Sahip olduğu modernite anlayışı, onun coğrafyasına, topraklarına ait olan halk edebiyatı formlarıyla tam manasıyla öpüşmüş durumdadır zira. Yeni kuşaklar Yusuf Atılgan’ı tanımıyor pek. Oysa son dönem modern Türk edebiyatının kaynaklarından biridir bana göre o. Bu yüzden de Yusuf Atılgan’ın Bütün Öyküleri, edebiyat seven –hatta sevmeyen- herkes için bir başucu kitabıdır bence.
|