top of page

Yusuf Atılgan , her zaman yıkıcı bir yazar olmuştur.Hem aylak adamda hem de anayurt otelinde , kent ve taşra sıkıntılarını yenilikçi bir üslupla dile getirerek edebiyatımızda çığır açmıştı. Karakterlerin bulundukları topluma karşı yabancılaşmışlıkları , kayıtsızlıkları onları anti-kahraman sınıflamasına almamıza yeter sanırım. Yusuf Atılgan ‘ın “Bütün Öyküleri ise bu geleneği sürdürüyor bu anlamda. Bu metinde , “Bütün Öyküler” in kent kısımdaki öykülerin karakterlerinin üzerinden , Yusuf Atılgan’ın kent söylemini ve bu söylemin içerisinde varoluşçuluğun ne kadar etki ettiğini ve Yusuf Atılgan “birey” ini tartışacağız.Hikayelerdeki karakterler genellikle kent hayatına giderek yabancılaşmış, hayata tutunamamış , ayak uyduramamış yalnız kişiler. Hem kendine hem de insanlara yabancılaşmış birinin gözlerinden görüyoruz kenti, caddelerini, ışıklarını. Hal böyle olunca, karakterlerin modernliğin müphemliğini başarılı bir şekilde yansıttıklarını belirtmek isterim. ”Yaşanmaz ”da , karakterimizin gördüğü şiddete tepkisizliğini , kendini öldürme arzusunu bu argümanı desteklemek için kullanabiliriz. İnsanoğlunun sınırlarını , geleceğini , görüntüsünü bulanıklaştırdığı bir çağdan bahsediyoruz. ”Her günkü gibiydi , Bir özelliği yoktu bugünkülerin. “Yaşanmaz’ daki bu cümle kanaatimce “kent” bölümünün genel konseptini yansıtan en önemli cümlelerden biri. Modern kentin, belirli zaman dilimleri içerisinde yaşayan artık yaptığı işe yabancılaşmış bireyinin , bu kadar bunalmasına sıkışmasına ve duyarsızlaşmasına şaşmamak gerekir. Tabi ki , bu hikayede yansıtılan , Türkiye’de yeni yeni oluşmaya başlayan orta sınıfın küçük bireyinin öyküsü. Toplumsal gerçekçi tarzın çok uzağında olmakla birlikte , orta sınıfın buhranlarını bireyin buhranlarıyla kesiştirerek anlatması , Yusuf Atılgan’ın metinlerinin yapısını , tarzını çok özel bir yere koyuyor Türk edebiyatında.Muhtemeldir ki , Türkiye’deki orta sınıfın buhranlarını anlatmak , çok da umrunda değildir Yusuf Atılgan’ın. Çünkü onun metinleri temelde bireyi , bireyin bilinci içerisinde , karanlık noktalarında , ayrıksı bir gezinti yapar. Toplumun dışında , karşısında kalması , toplumun mekanizmalarına ayak uyduramaması Yusuf Atılgan “birey”lerinin , bu sebeptendir. “Yaşanmaz” da yarım sayfa da olsa bilinç akışı tekniğiyle karşılaşıyoruz. Karakterin çocukluğuna dair bu bilinç akışında , esasında karakterin çocukluğundaki buhranlı anılarının , onu hala yaraladığını görüyoruz. Bundan dolayı da, karakter çocukluğundaki görüntüsü asılmış olarak hayal ediyor hikayenin bir kısmında. Yusuf atılgan’nın psikanalize ufaktan bir gönderme yaptığı açıktır. Ayrıca , bu bilinç akışında karakterin öğretmeninin ona filozof diye seslendiğini öğreniyoruz. Yani karakterimizin çocukken de ayrıksı bir yapısının olduğu insanlarla ilişkilerinin zorunlu olduğunu farkediyoruz .Karakterlerin toplum karşıtlıkları , ayrıksılıkları hikayelerin genel havasına hakim. Bu minvalde , bir şehrin uğultusundan , insanların suratlarını birbirinden ayırt edememekten şikayet ediyor “atılmış” ın karakteri.İnsanların , bir metropolde , asfalt yollarla bağlanmış bir kördüğümün içerisinde küçülmeleri doğal değil midir sizce de?Yusuf atılganın “yaşanmaz” , “atılmış” ve “çıkılmayan” öykülerindeki karakterlerle , dünya edebiyatındaki diğer varoluşçu karakterler arasında ne gibi karşıtlıklar ve benzerlikler bulunduğunu belirtmek isterim. Jean Paul Sartre’ın karakterlerinin aksine , Yusuf Atılgan’ın karakterleri biraz daha küçük insanlar , felsefi işlerle pek alakaları yok.Bu karşılaştırma biraz sorunlu olsa da bu konuyu biraz daha açmak gerekiyor. Sartre , “Bulantı” yı yazarken oluşturduğu “Varoluşçu” felsefeyi somutlaştırmak istedi bir kurguyla. Yusuf Atılgan’ın derdinin ise daha edebi olduğunu biliyoruz. “Bulantı” nın bazı kısımlarının kuru diye nitelendirebileceğimiz bir üslupla yazıldığını söyleyerek biraz daha ileri gidebilirim hatta.Bulundukları coğrafyalar açısından bakarsak, bu iki yazarın karakterleri arasında politik atmosferden kaynaklanan farklılıklar var.Son olarak , “Çıkılmayan” öyküsündeki vicdan meselesine değinmek istiyorum. Bir yağmanın sonucu bir tomar para elde etmiş bir adamın hikayesi bu. Buhranlar buhranlar içerisinde , ne yapacağını bilmeyerekten elindeki paranın vicdani ağırlığı içerisinde ezilen bir adamın hikayesi .Acaba vicdan yaptığı husus bu muydu? Yağmada ele geçirdiği para ve bu aldığı parayı ele alışı , ve aldığı parayı paranoyalarına dayanamayıp yakışı incelenmesi gereken bir noktadır. Gelgitler , kararsızlıklar , paranoyalar, takıntılar , bu karakterleri tanımlamak için yeterli olacaktır sanırım.Özet olarak , bu metinde Yusuf Atılgan’ın kent ile ilgili kısa hikayelerini , dilim el verdiğince incelemeye çalıştım , onun yarattığı karakterler üzerinden .Bunu yaparken bazı karşılaştırmalı teorilerde bulundum. Fakat , bu kısa öykülerdeki karakterler , Yusuf Atılgan’ın “Birey” i hakkında yalnızca ipuçları veriyor. Aylak adam ve Anayurt Otelini okumadan Yusuf Atılgan “Birey” ini zannımca tam olarak kavrayabileceğimizi düşünmüyorum.

bottom of page